top of page
  • Av. Arda Aşık

Aile Sağlığı Merkezlerinde Taşeron Sorunu

Güncelleme tarihi: 26 Ara 2020

Aile Hekimlerinin bir çoğunun yaşadığı sıkıntılardan bir tanesini de Aile Sağlığı Merkezlerinde çalıştırdıkları yardımcı personeller teşkil etmektedir. Özellikle bu personellerin bizzat aile hekimleri tarafından çalıştırılmayarak taşeron firmalar ile bu işin yürütülmesi aile hekimleri hakkında çok büyük bir risk oluşturmaktadır.


4857 sayılı İş Kanununun md.2/1 hükmü uyarınca aile hekimleri işveren, yanında çalıştırdıkları yardımcı elemanlar da işçi niteliğinde bulunmaktadır. Söz konusu yardımcı eleman ihtiyacının taşeron şirketler tarafından karşılanması halinde ise aile hekimlerinin işveren niteliği değişmeyerek, taşeron şirket aynı yasanın 2/6 hükmü uyarınca alt işveren, aile hekimi de asıl işveren niteliğine kavuşur.


Genellikle sadece bir odadan ibaret olan taşeron şirketlerinden alınan hizmetlerde çok dikkatli olunması gerekmektedir. Özellikle sözleşme yapılırken aile hekimlerinin çıkabilecek problemleri önceden görerek ona göre kendilerini güvence altına almaları gerekmektedir.


Taşeron şirketlerin çalıştırdıkları işçilerin özlük haklarını temin edip etmediği, ücretinin ve sosyal haklarının tam ve zamanında ödenip ödenmediği, devlete ödenmesi gereken prim, vergi gibi borçlarını zamanında yatırıp yatırmadığı gibi hususların dikkatlice takip edilmesi gerekmektedir.


Söz konusu şirketlerin başka konulardan dahi olsa borçlarından dolayı aile hekimlerine 2004 sayılı İcra İflas Kanununun 89/1 madde hükmü gereğince haciz ihbarnamesi gönderilmesi mümkündür. Bu gibi durumlarda aile hekimlerinin taşeron şirkete ödemeleri gereken aylık bedellerin tamamını ilgili icra dosyasına ödemeleri gerekmektedir. Ancak bu yasal zorunluluk karşısında taşeron şirket tarafından işçinin maaşının ve sigorta primlerinin tam ve zamanında ödenip ödenmeyeceği konusu bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır.


Yasal zorunluluk gereğince işçinin prim ve maaş ödemelerinin sorumluluğu asıl olarak taşeron şirkete aittir. Ancak bu bedellerin zamanında ve tam olarak ödenmemesi halinde işçi, 4857 sayılı İş Kanununun 24/II-e hükmü uyarınca iş akdini haklı nedenle fesih hakkı bulunmaktadır. Bu durumda işçi, kendisine ödenmeyen tüm alacakları ile birlikte şartları oluşmuşsa kıdem tazminatına da hak kazanır.


Aile hekimleri hakkında sıkıntılar genellikle bu durumda başlamaktadır. Zira yapmış oldukları sözleşme gereğince aile hekimleri her ay belli miktarlarda kıdem ve ihbar tazminatını taşeron firmaya ödemişlerdir. Ancak haklı alacak talepleri taşeron şirket tarafından karşılanmayan işçinin bu alacağını bir başka kişiden daha tahsil etme imkanı bulunmaktadır. Bu da aile hekimidir. İşçi, aile hekimi yanındaki çalışması ile asıl iş sahibi nezdinde de alacaklı duruma gelir.


Yasal olarak asıl işverenler (konumuzda aile hekimleri) taşeron firma adına ödemiş oldukları her türlü işçi özlük hakkını taşeron şirkete rücu etme imkanı bulunmaktadır. Ancak, herhangi bir mal varlığı bulunmayan taşeron şirketlerden tahsilat yapılabilmesi uygulamada pek de mümkün olamamaktadır.


Taşeron şirketten hizmet alımı ile çalıştırdıkları işçinin alacaklarını, kıdem ve ihbar tazminatını çoğu sözleşme gereğince her ay belli miktarlarda taşeron şirkete ödeyen aile hekimleri tekrar işçinin hak kazanmış olduğu alacaklarını, kıdem ve ihbar tazminatları ile tüm özlük haklarını ödemek durumunda kalabilmektedirler.


Bu durumu önlemenin en kolay ve pratik yolu aile hekiminin taşeron şirket yerine kendisinin bizzat işçi çalıştırmasıdır. İşçinin ödenmeyen her türlü alacağında müteselsil sorumluluğu bulunması ve taşeron şirketlerin çoğunun herhangi bir mal varlığının bulunmaması gibi nedenlerle işçinin ödemeleri konusunda kontrol sahibi olamayan aile hekimlerinin hiçbir şekilde kurtulamadıkları işçi özlük haklarını kendilerinin temin etmeleri en uygun yol olarak göze çarpıyor.

288 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page