top of page
  • Av. Arda Aşık

Adi Ortaklıklar – Tasfiye

Güncelleme tarihi: 22 Ara 2020

Adi ortaklılarda hissedarlardan birinin ortaklıktan ayrılmak istemesi durumunda, ortaklığın tasfiyesinin istenmesi zorunludur. Aynı şekilde, ortaklardan birinin adi ortaklıktan çıkarılması için de ortaklığın feshinin istemi gerekmektedir. Ancak ikiden fazla ortağı olan adi ortaklıklarda; bir ortağın fesih bildiriminde bulunması, kısıtlanması, iflası, tasfiyedeki payının cebri icra yoluyla paraya çevrilmesi veya ölmesi halinde, sözleşmede ortaklığın devam edeceğine ilişkin bir hüküm varsa, bu durumlardan biri gerçekleştiğinde, o ortak veya temsilci ya da ölen ortağın mirasçısı ortaklıktan çıkabilir veya diğer ortaklar tarafından yapılacak bir bildirimle ortaklıktan çıkarılabilir. Bu durumda çıkan veya çıkarılan ortağın payının tasfiye edilmesi gerekmektedir.


6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 639. maddesi uyarınca, ortaklık sözleşmesinde öngörülen amacın gerçekleşmesi veya gerçekleşmesinin imkansız duruma gelmesiyle, Sözleşmede ortaklığın mirasçılarla sürdürülmesi konusunda bir hüküm yoksa, ortaklardan birinin ölmesiyle, sözleşmede ortaklığın devam edeceğine ilişkin bir hüküm yoksa, bir ortağın kısıtlanması, iflası veya tasfiyedeki payının cebri icra yoluyla paraya çevrilmesiyle, bütün ortakların oybirliğiyle karar vermesiyle, ortaklık için kararlaştırılmış olan sürenin bitmesiyle, ortaklık sözleşmesinde feshi bildirme hakkı saklı tutulmuş veya ortaklık belirsiz bir süre için ya da ortaklardan birinin ömrü boyunca kurulmuşsa, bir ortağın fesih bildiriminde bulunmasıyla, haklı sebeplerin bulunması hâlinde, her zaman başkaca koşul aranmaksızın, fesih istemi üzerine mahkeme kararıyla adi ortaklık sona erdirilebilir.


Ortaklık, belirsiz süre için veya ortaklardan birinin ömrü boyunca sürmek üzere kurulmuşsa, ortaklardan her biri, altı ay önceden fesih bildiriminde bulunabilir. Fesih bildirimi, dürüstlük kurallarına aykırı olarak ve özellikle uygun olmayan bir zamanda yapılamaz. Fesih bildirimi, ancak hesap yılı sonunda hüküm ifade eder. Sözleşmede öngörülmüş olan sürenin bitiminden sonra ortaklık, ortakların örtülü iradesiyle sürdürülürse, belirsiz süreli ortaklığa dönüşür.


Ortaklık, fesih bildiriminden başka bir yolla sona ererse, bir ortağın ortaklık işlerini yönetme konusundaki yetkisi, sona ermeyi öğrendiği veya durumun gerektirdiği özeni gösterseydi öğrenebileceği zamana kadar, kendisi hakkında devam eder.


Ortaklığın sona ermesi, ortaklığın borçlarını ortadan kaldırmaz, ortaklar ortaklığın sona ermesinden sonra dahi ortaklık tarafından üçüncü kişilere karşı üstlenilen yükümlülüklerden müşterek ve müteselsil olarak sorumludur.


Ortaklığın sona ermesine karar verilmesi ile tasfiye işlemlerine geçilir. Mahkeme tarafından sadece adi ortaklığın tasfiyesine ya da iflasına karar verilemez aynı zamanda tasfiye işlemlerinin de yapılması gerekmektedir. Tasfiye işlemlerinde, katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, tasfiye sonucunda o şeyi olduğu gibi geri alamaz, ancak koyduğu katılım payına biçilen değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse katılım payı olarak konulan zamandaki değer üzerinden ortak geri alma yapabilir.


Tasfiye işlemlerinde öncelikle ortaklığın malvarlığının tespiti yapılır. Adi ortaklığın, ortaklarının getirdikleri veya getirmeyi taahhüt ettikleri sermaye paylarından, ortaklığın faaliyetleri sonucu elde edilen mallardan, alacaklardan, haklardan ve borçlarından oluşan bağımsız bir malvarlığı olduğu kabul edilmektedir. Tasfiye işlemlerine devam edilebilmesi için öncelikle bu malvarlığının tespitinin yapılması gereklidir.


Şirketin malvarlığı tespit edilip değeri de belirlendikten sonra, bu malvarlığı değerlerinin paraya çevrilmesi gereklidir. Ortaklar sözleşmede veya alacakları karar ile paraya çevirme usulünü belirleyebilir ya da malvarlığını aralarında anlaşmak suretiyle bölüştürebilir. Taşınırların duruma ve şirketin yararına göre artırma veya pazarlık suretiyle satılması mümkündür. Satışın ortaklar arasında yapılması öngörülmüş ise, buna uyulması gerekir. Böyle bir düzenleme yoksa satış, üçüncü kişilere açık olarak yapılır. Ayrıca maddi varlığı olmayan marka, patent gibi hakların paraya çevrilmesi, taşınırlar da olduğu gibidir. Şirkete ait taşınmazların ise İcra İflas Kanunu hükümlerine göre açık artırma ile satılmaları gerekir. Ancak ortaklar taşınmazlar için de başka bir satış usulü kararlaştırabilir.


Şirketin malvarlığı tespit edilip paraya çevrildikten sonra elde edilen paradan şirket borçlarının ödenmesine geçilir. Şirketin borçlarından sadece şirketin üçüncü kişilere olan borçları anlaşılmamalıdır. Şirket ortaklarının şirket sözleşmesi dışındaki bir sözleşme veya haksız fiil dolayısıyla şirketten olan alacakları da bu kapsamda değerlendirilmeli ve bu aşamada ödenmelidir. Çünkü ortaklar bu açıdan, şirkete karşı üçüncü kişi durumundadırlar. Buna karşılık bir ortağın diğer bir ortaktan olan alacağı, bu kapsamda değerlendirilemez. Alacaklı ortak ancak alacaklı ortağın tasfiye payı üzerinde hak iddia edebilir.


Adi şirket ortakları, ortaklığa avans vermiş veya ortaklığın faaliyetleri için masraflar yapmış olabilir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 627. maddesinin 1. fıkrasında, ortaklardan birinin ortaklık işleri için yaptığı masraflardan dolayı diğer ortakların ona karşı sorumlu oldukları belirtilmiştir. Masraf, ortakların ortaklığın amacını gerçekleştirmek için yaptıkları veya idari faaliyetlerin zorunlu sonucu olarak meydana gelen harcamalardır. Aynı maddenin 2. fıkrasında, şirkete avans olarak para vermiş olan ortağın verdiği günden itibaren faiz isteyebileceğini belirtilmiştir. Burada sadece avanslar için faiz istenebileceği belirtilmiş ise de, ortağın sermaye koyma borcu dışında, malvarlığında azalmaya yol açan her çeşit ödemesi için faiz isteyebileceği kabul edilmektedir. Bu şekilde ortaklar tarafından yapılan masrafların tasfiyede ortaklara ödenmesi gerekmektedir.


İç tasfiye ile ortaklar arasındaki iç ilişki tasfiye edilir. Yani şirketin alacakları tahsil edilip borçları ödendikten sonra ortakların sermaye payları kendilerine ödenir. Bundan sonra geriye kalan kısım veya şirketin zararı ortaklar arasında paylaştırılır.


Tasfiyenin bu şekilde gerçekleştirilmesi sonucunda kalan kısım tasfiye bakiyesini oluşturur. Tasfiye yapılmadan tasfiye payının aktif mi pasif mi olacağı bilinemez. Adi ortaklıkta ortaklar, şirket devam ederken de şirketin faaliyetleri sonucu elde edilen kazancı veya meydana gelen zararı aralarında paylaşmakla yükümlüdür. Dolayısıyla ortaklardan her biri, şirket hesabına yapılan bütün işlemlerden elde ettiği karı diğer ortaklarla paylaşmak zorundadır. Yine şirket işlerinin yürütülmesinden ortaklardan birinin maruz kaldığı zararların ve niteliği gereği bu işlere bağlı olarak ortaya çıkan ve bu işin doğal sonucu olan hasarların da ortaklar arasında paylaştırılması gerekir.


Tasfiye bakiyesinin zarar olması halinde ortaklara ödeme yapılamayacağı gibi eğer malvarlığı yeterli olmaması halinde alacaklılara da ödeme yapılamayarak tasfiye tamamlanacaktır. Bu durumda alacaklıların ortaklardan alacaklarını talep etme hak ve yetkileri bakidir. Ortaklar üçüncü kişilere yapacakları ödemeler nedeni ile diğer ortaklara rücu hakları da saklıdır.


Tasfiye bakiyesinin kar olması halinde ise arta kalan bu kar bedeli ortaklar arasında sözleşme hükümlerine göre, yoksa veya kararlaştırılmamışsa eşit olarak paylaştırılarak tasfiye işlemi sonuçlandırılmalıdır.

513 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page